Fotoroman


Fotoroman yani İngilizce deyimiyle "comic book". Bizde ki etimolojik kökeni ise Fransızca'dır. Fakat her şey İtalya'dan ithal edilen muhtelif dergilere dayanmaktadır. Fotoroman: ya film fotoğrafları ya da özgün fotoğrafların bir konuyla birleştirilmiş hâli olarak nitelendirilebilinir. Türkiye'ye kazanımıysa genel olarak İtalyan isimlerinin hayatımıza girmesini sağlaması olmuştur. Bunun dışında bu eserler, sinemada pek rağbet görmeyen oyuncuların bir kaç kuruş kazanmasına yardımcı olmaktan ve basın patronlarının mecmualarının tirajlarının artmasından öte bir işlev üstlenmemiştir.

Basılan ilk yerli fotoroman Cumartesi Saat Dörtte(Oyncular: Işık Yenersu, Semih Segen, Çiğdem Selışık, Savaş Başar - Senaryo: Turgut Özakman - Fotoğraflar: Ozan Sağdıç) olarak bilinmektedir. Lakin 1953 Babıali basımı ve Paradi Fotoğraf Stüdyosundan çıkma " Deniz Çağırıyor " adlı fotoromanın ön kapağında şunlar yazıyordu: "Deniz Çağırıyor adlı bu roman, memleketimizde yepyeni ve şimdiye kadar görülmemiş bir eserdir." Buna rağmen bilinen ilk yerli fotoromanımız Cumartesi Saat Dörtte kabul edilmektedir. Bunlarla kafamızı yormadan biraz daha başa dönelim.


Fotoroman Savaşları


İlk olarak İtalya'dan gelen bu yepyeni tür, dönemin mecmualarının muhtelif yerlerinde tefrika halinde yayımlanmaktaydı. Bildiğiniz üzere bu mecmualar, imtiyaz sahibi Şevket Rado olan; Hayat ve Ses'ti. Hayat dergisi, bu türü yani fotoğraflı romanları seri olarak devamı haftaya şeklinde yayımlıyordu. Tabi Ses Sinema Mecmuası da büyük kardeşinin izinden gidiyordu.

Hürriyet gazetesinin sahibi Haldun Simavi, İtalyan fotoromanlarının Türkiye temsilcisi Ali Rauf Bey ile anlaşarak Foto Roman adıyla bir dergi piyasaya sürdü.(Bu derginin büyük bir bölümü Hürriyet eki olmuştur.) Hayat Yayın Grubu hemen karşı atak yaparak yeni bir dergi hazırlamaya koyuldu. Aslında ummalı bir çalışma yoktu. Sadece İtalyan fotoroman şirketi Rizzoli'nin yayımladıkları eserlerin tercümesini yapıp yeni çıkarttıkları fotoroman dergisinde yayımlayacaklardı. İşte "Hayat Resimli Roman" böyle doğdu. Derken rakibini ve ana dergiyi geride bırakarak o yıllarda en çok okunan dergi oldu. Bu derginin en güzel yanıysa her sayıda 4 fotoroman ve 2 tefrikanın bulunmasıydı.

 Salgın

Salgın gibi yayılan bu kültür harikaları daha sonraki yıllarda gazete eklerinde, dergilerde, seri seri boy gösterecek, hatta her yerde okunması için cep boyu hazırlanacak ve hızla dört bir yana yayılacaktı. Fotoroman o dönemde gazete olarak bile yayımlanmıştı. İlerleyen yıllarda yerli fotoromanlar yaygınlaştıkça Yeşilçam'ı içten içe hissedeceğimiz eserler ortaya kondu...

Şüphesiz fotoromanlar en çok bayan okuyucuların gözdesi olmuştu. Fakat erkek çocukları çizgi romanla yetinmemiş kız kardeşlerimizin fotoromanlarını da okumuşdur. Bizi televizyonlu yıllara yavaş yavaş alıştırmıştır bu tür. Elbette, çok yakında evleri şenlendirecek olan o kare ekran, görsel algımızı sil baştan değiştirecekti. Buna rağmen giderek tutkuya dönüşen bu olay ülkemizde uzun süre devam etmiştir.


bir fotoroman karesi

0 yorum