Vesikalı Yarim(1968)

undefined


Vesikalı Yarim

Bir film düşünün: içsel ve gerçekçi bir sinema ürünü... Ve düşünmeye devam edin, üzerine yazılmış incelemeler ve romanlar bulunsun. Düşünün, izlediğiniz film tüm şahsi ve muhterem sıfatları üzerinde toplasın. Bir başyapıt olarak "Vesikalı Yarim" Türk sinemasının en güzel aşk filmlerinden. Yıllar geçse bile hala aynı etkiyi bırakmaktadır.

İç burkucu öyküsüyle sayfalarca yazı yazdırabilen, replikleri ile defalarca duygulandıran, bakışlar ile mütemadiyen ağlatabilir sizi Vesikalı Yarim.


Sabiha

Türkan Şoray bu filmden önce 1967'de Lütfi Akad'la Ana filminde karşı karşıya gelir. Şoray, Akad sinemasıyla oyunculuğu bir kez daha öğrenmiştir. Türkan hanım şöyle tanımlar bu öğrenişi: "Sinemayla dolu yıllar akıp giderken, çok mutluydum. Her şey çok güzeldi. Çevirdiğim filmler çok ilgi görüyordu... Romantik melodramların, aşk filmlerinin oyuncusuydum. Çevirdiğim filmler daha çok ticari filmlerdi. Benim çevirdiğim filmler dışında ne tür filmler çekiliyor, sinemanın gücü nedir, oyunculuk ne kadar önemlidir bunların hiç farkında değildim. Yani sinemada değişik şeyler oluyordu ama ben bunların dışındaydım. Bir gün Beyoğlu'nda Lüks sinemasında bir film gördüm. Yönetmeni Lütfi Akad'dı... Adeta gözümün önünden bir perde kalktı: Ben neden bu tür filmler çevirmiyorum. Oynadığım filmler beğeniliyordu ama o günden sonra bana yetmemeye başladı. Oyunculuk üzerine düşünmeye ve dışımda gelişen sinemayı merak etmeye başladım..."

Çok Eskiden Rastlaşacaktık

Vesikalı Yarim 68'lerin İstanbul'unda geçen siyah-beyaz umutsuz bir aşk filmidir. Hemen hemen tüm kaynaklarda Sait Faik'in Menekşeli Vadi adlı öyküsünden uyarlandığı söyleniyor. Senarist Safa Önal bu yanlışlığı şöyle düzeltiyor "Elime Sait Faik'in "Menekşeli Vadi" adlı hikâyesi geçti. Zırnık almamışımdır. Bir bostan lafı vardır orada. Ben buradan çıksam, bu adam manav olsa. Bir de bunun bostanı olsa..." Safa Bey'in güçlü kalemi her şeyi alt ediyor.

Akad'ın dehasıyla çekilen Vesikalı Yarim, beyaz perdenin ölümsüz yapıtları arasında girmiştir. Sabiha, Türkan Şoray'ın bedeninde canlanmış ve asla unutulmayacak bir karaktere bürünmüştür. O günden beri Sabiha, kalpten kalbe dolaşır durur. Halil(İzzet Günay) onu gittiği pavyonda görür. Sabiha, Halil'in ve izleyicinin kalbine şu sözlerle girer: "Bir sigara içebilir miyim?" Ansızın vuku bulan aşk biz izleyicileri sonraki dakikalarda gözyaşına boğacaktır. Bundan sonra Halil, vesikalı yari için karısını, çocuklarını daha doğrusu geçmişini unutmaya çalışır. Fakat gerçek bir çıban gibi ikisinin de aklına yapışır. O unutmaya çalışsa da Sabiha öğrenir gerçeği. Istıraplı günler başlar onun için. Biraz korkar, biraz utanır ve uzaklaşmaya çalışır sevdiğinden. Ama her defasında daha da yakınlaşır. Sonunda beklediği olur Sabiha'nın; Halil evine döner.(İkisi içinde unutmak mümkün değildir.) Sabiha son bir umut almaya gider yarini fakat o ailesi iledir. O da bilinmeyene doğru yol alır. Artık aşkları vesikada kalır.

Belki bu özet genel kompozisyonu ifade etse de bizim anılarımızla yoğrulmuş bu filmi anlatmamıza yetmez. Anılarla yaşayan bizlerin aşkları da bir zamanlar böyle saftı, derindi, sadeydi. Sözün özü: "Çok eskidendi..."




Hüzünlü bir ayrılığın sahnesi.

0 yorum